Boğaziçi Genetik’ten İnciler: Sophomore Edition!

Sevgili üniversitem-canım bölümüm Boğaziçi Üniversitesi Moleküler Biyoloji ve Genetik’te 2. sınıfı bitirmiş bulunmaktayım arkadaşlar! Bölüm aşkıyla yanıp tutuştuğumdan hazırlığı yarım dönem okuyup üstten dersler ala ala… Şaka şaka, tabi ki böyle olmadı.

Hırsımdan değil, irregular olduğum için üstten dersler almak zorunda kaldım ve içinde bulunduğumuz mayıs ayı itibariyle de 2. sınıfın bütün bölüm derslerini tamamladım. Hem neler yaptığımızı anlatmak, hem de “hiç bölümle ilgili yazmıyorsun” diye geri dönüşler aldığım için sene sonunda genel bir yazı yazmak istedim.

İlk dönem, Hücre Biyolojisi dersi ve onun laboratuvar dersini aldım.
Derste öğrendiğimiz şeyler organellerin oluşumu, üretilen proteinlerin ya da moleküllerin neye göre nereye nasıl taşındığı, hormonların nasıl işlediği ve kanserli hücreler gibi şeylerdi. Bana göre en zevkli konu ise hücresel sinir iletimiydi. “Hangi kimyasal hücreye nasıl girer, hücrede işlenmek için nasıl bir yol izler ve etkisi ne olur” sorularını işlerken konu bitmesin diye dua ettim resmen.

Unutmadan, diğer en sevdiğim konu ise dokuların elastikliği ve hücrelerin birbirine tutunmasıydı. Buradan ileride çalışmak istediğim kırışıklık ve cilt gençliği konularına selam çakıyoruz 🙂 Laboratuvarda ise hücredeki organelleri ayırma, mitoz bölünme, hücreden DNA elde etme gibi deneyler yaptık.

İkinci dönem, genetik ile ilgili çok daha fazla şey öğrendiğim Genetik ve Genetik Laboratuvarı derslerini aldım. Genetik dersinde protein yiyememe hastalığı (PKU), DNA’nın kimyasal yapısı, mutasyonlar, DNA çoğaltma yöntemleri, DNA kesme enzimleri ve kesilen parçaların nerelerde kullanıldığını öğrendik.

Hastahanelerde yapılan bütün testler neredeyse tamamen bu kesilen parçaların analizine göre yapılıyormuş. Mesala, hastalık geni içerdiğini düşündüğümüz DNA parçası ile sağlıklı olduğunu düşündüğümüz parçayı jelde elektrik yardımıyla yürütürsek, ilerleme miktarlarına göre hastanın sağlıklı ya da hasta olduğuna karar verebiliyoruz.

Kromozomlardan enzimlerle kesilen parçalar ve aile ağacına bakarak doğacak çocukta bulunabilecek hastalıklar önceden anlaşılabilir. Daha sonra, kişilerin DNA’larını inceleyerek gen dizilimlerini bulduk, hangi gende hangi mutasyon var onlara baktık. Son olarak, belki hatırlayanlarınız vardır, mitokondri kendi DNA’sını bulundururdu, işte bu DNA’nın etkileri hakkında koca bir ünite işledik.

Genetik Laboraruvarı‘nda birbirinden ilginç mi desem, iğrenç mi desem bilemediğim deneyler yaptık. İlk 4 deney sinekler ile ilgiliydi. 3 hafta boyunca her gün günde 2 defa tüplerimizde yeni doğan mutant sinekleri başka tüplere aktardık ve bu işlemi sinekleri eterle bayıltarak yaptık 🙂 İlerleyen deneylerde sineklerimizi çiftleştirdik ve hatırlayabileceğiniz 3:1 , 9:3:3:1 oranlarını elde etmeye çalıştık. Bir deneyde, sinekler daha küçücük birer larvayken cımbızla onların tükürük bezlerini ayıkladık ve bu bezlerdeki kromozomlarını boyayarak mikroskopta inceledik.

En sevdiğim deney ise babalık testi yaptığımız deneydi. Anne, çocuk ve 3 baba adayının kesilen DNA parçalarını jelde yürütüp görüntüleyerek hangi adayın gerçek baba olduğuna karar verdik 🙂 Eğer ileride bir sıkıntınız olursa, kapım açık yardıma hazırım :D.