35 Derecede İstanbul Rehberi

Yaz okulu sebebiyle Haziran ve Temmuzumu İstanbulda geçirirken, sadece ders çalışmak istemedim tabi ki. Zaten hava o kadar güzel ki, insanın çalışası da gelmiyor hiç açıkçası 🙂 Derslerden arta kalan zamanlarda, kışın ve baharda kötü hava şartlarından dolayı uğrayamadığım yerlere koşarak gittim tabi ki! Bu listede nereler var göz atalım:

1) Aqua Florya’ya gidin.

Aqua Florya, Florya sahilinde havaalanının çok yakınına kurulmuş belki de dünyanın en şirin alışveriş merkezi. İçindeki her alışveriş merkezinde olanlar gibi yemek bölümü, sinema, mağazaların dışında ona ayrıcalık sağlayan en güzel özelliklerinden biri, kafelere bağlı olmayan herkesin kullanabildiği, basamaklardan oluşan ve inişe yaklaşan uçakları çok yakından izleyebildiğiniz engin Marmara Denizi manzarasına sahip terası. Alışverişten sıkıldığınızda hemen önündeki merdivenlerden sahile inip Florya’da yürüyüş yapabilirsiniz, hatta yürümek istemezseniz Ginger kiralayıp insanların içinden kıvrıla kıvrıla ilerleyebilirsiniz 🙂

2) Ortaköy Starbucks’un balkonuna çıkın.

Klasik alışveriş merkezi Starbucks’lardan uzaklaşıp dışarı çıkın. Ortaköy meydandaki Starbucks’tan kahvenizi alıp çatı katına çıkın. Şansınıza eğer sadece 2 kişinin oturabildiği bu balkon boşsa, saatlerce oturup kahvenizi yudumlarken manzaranın tadını çıkarabilirsiniz.


3) Moda’da tam bir gün geçirin.


Sabah saatlerinde vapura atlayın ve Kadıköy’e gidin. İster tramvaya binin, ister sahilden yürüyerek Moda’ya ulaşın. Munchies’te pankek ve milyonlarca lezzetli sosla kahvaltı yapın. Hava ısınmaya başlayınca Barış Manço Müzesi’ni gezin. Bizim neslimiz için tam bir kahraman olan Barış Manço’yu bir kez de onun anılarını yaşayarak hatırlayın; yemek yedikleri masayı, ödül odasını ve eşyalarını son kez bıraktığı yeri görün.

Akşamüstü Dondurmacı Ali Usta’dan dondurma alın ve sahile inin, iskeleden sol tarafa doğru yürüyün. Hava karardığında, Moda Parkı’ndaki açık hava film gösterimlerine katılın. Bir günlük de olsa, Modalı olmanın tadını çıkarın!


4) Büyükada’da yetimhaneye çıkın.

Hava güzel olunca aklına adalara gitmek gelmeyen yoktur sanırım. Fakat siz bu planda bir değişiklik yapın, adada sahilde takılmak yerine kıyıdan tırmana tırmana yetimhanenin olduğu tepeye kadar çıkın. Yoldaki ormanlık alanda evde kendinizin hazırladığı sandviçlerinizle piknik yapıp soluklanabilirsiniz.

Tepeye çıktığınızda ise çoğu insanın buradan haberi bile olmayan, ürkütücü, yer yer dökülmüş ahşap terk edilmiş Rum yetimhanesi hakkında korkunç hikayeler üretirken, ağaçların arasından görünen diğer adaların ve denizin manzarasını çıkarabilirsiniz. Aşağı indiğinizde ise ödül olarak sahil kenarındaki restoranlardan kendinize mükemmel bir yemek ısmarlayabilirsiniz.  


5) Galata Kulesi – meyve kombini yapın.


Şu ana kadar Istanbul’da yaşadığımız süre içinde Galata Kulesi’ne çıkmayanınız varsa çok şey kaybediyorsunuz bir an önce çıkın! Galata’dan Istanbula kuşbakışı bakmadıysanız Istanbul’u görmüş sayılmazsınız. Ama bence kulenin asıl güzelliği manzarasından çok, etrafında oluşturduğu hem tarihi hem otantik atmosfer.

Taksim’den Galata’ya inerken kulenin meydanına geldiğinizde basamaklara oturun ve gitar çalıp şarkı söyleyenlerin, sırada bekleyen turistlerin Istanbul hakkında yaptıkları hayranlık dolu konuşmalara tanık olun. Meydandaki meyvecilerden 1 liraya çubukta ananas satın alıp basamaklarda otururken her yerde sahip olamayacağınız bu lezzetli atmosferin ve Istanbul’un turistik yapısının tadını çıkarın.