Kendimi bildim bileli; evimizde ne zaman biri keyiflense, müzik dinlemek istese Barış Manço’nun notaları yükselmeye başlardı. Efsane Mançoloji 1-2 kasetlerini kasetçalara takıp “play”e bastıktan birkaç saniye sonra gelen o mükemmel ses hemen evin havasını değiştirirdi.
Yıllar geçtikçe play tuşu yerini Youtube’a bıraksa da; o kasetlerden alınan tat, hangi şarkı çalacak diye beklemek her zaman farklıydı. Büyüdükçe, ailemin bana Barış Manço’yu tanıtması yaptığı müziğin ötesine geçti. Japonya ile yaptığı dostluk konserleri, dünyayı dolaştığı televizyon programı derken aynanın karşısında fırçayla şarkılarını söylediğim yeni bir arkadaşım olmuştu ve ben onunla tanışamamıştım. Ona en yakın olduğum an sanırım şarkılarını ağlaya ağlaya sesim kısılana kadar söylediğim, bugün 3.sü yapılan Barış Manço Anma Konseri’ydi. Üniversite sınavına bir ay kala dershaneden çıkmışım, sırtımda milyon tane test kitabı saatlerce ayakta kalmıştım.
2014 yazında hayatımda İstanbul’a ilk defa uzun süreli gitmişim, benimse yaptığım ilk iş Moda’da Barış Manço Müzesi’ne gitmek oldu. Nasıl gideceğimi bilmiyorum, oraya gidince ne yapacağımı bilmiyorum, sadece bir an önce saçını taradığı tarağı görmek, cam kavanoz koleksiyonuna bakmak ve konserlerinde giydiği kıyafetleri incelemek istiyorum. Kapısında “Barış Manço 81300” yazısı, bahçedeki domates biber patlıcan heykelleri ve kapıda bizi karşılayan arkadaşımız eşek ile hayatımda hiç görmediğim, tanımadığım birini ne kadar özlediğimi anladım.
Koton, üç yıl kadar önce Manço ailesiyle iş birliği yaparak Barış Manço tasarımlı kıyafetler üretmeye başlamıştı ve alabildiğim kadarını satın aldım fakat giymeye kıyamıyorum, koleksiyonluk ürünler olarak dolabımda duruyorlar. Yine üniversiteye hazırlandığım sene, internette dolaşırken ölüm yıl dönümü için Kadıköy’den Barış Manço Vapuru’nun Barış Manço’nun kabrine gittiğini öğrenmiştim. 2 yıldır İstanbul’dayım ve 2 yıldır da Balıkesir’de olduğum tarihe denk geldiği için gidemedim ama en kısa zamanda kendisinin mezarını ziyaret etmek istiyorum.
Hayatım boyunca içimde en çok ukde kalan şeylerden biri, “Müsadenizle Çocuklar” deyip giden Barış Manço’yu canlı olarak görememekti. Bu kadar büyük bir usta, eğer ölümünden 17 yıl sonra bile notaları duyulmaya başlandığı anda içimizi sızlatmayı başarıyorsa, bize de yaptığı işlerin en küçük tanesine bile saygı duymak ve onu her zaman anmak düşer. Yolunuz Moda’ya düştüğünde mutlaka 81300’e uğrayın, hatta “Adam Olacak Çocuk”‘ta söylediği gibi mektup yazın, ona zamanının çocuklarının adam olduğunu gösterelim.