“Tıp mı okumalıyım moleküler biyoloji mi?” Mail kutumu en çok dolduran cümle olur kendileri. Benim en büyük hayalim moleküler biyoloji okumaktı. Lise boyunca “Türkiye birincisi de olsam MBG” diye dolandım etrafta. Sonra puanlar geldi, ben girebileceğim güzel tıp fakültelerini görünce bi’ “acaba tıp mı okusam” dedim yalan yok. Peki beni bu düşünceden neler vazgeçirdi? Bu yazıda kendim neden tıp seçmediğimi anlatmak istiyorum.
Öğreneceğim konular
Bana gelen klasik bir öneri vardı: Tıp oku, hala çok istiyorsan üzerine tıbbi genetik uzmanlığı yaparsın. Evet çok mantıklı bir öneri, ama o zaman ben 6 sene boyunca farklı tıp branşlarından ders alacağım. Kardiyolojiden ortopediye, gözden patolojiye bir yığın ilgimi çekmeyecek şey öğreneceğim. Onun yerine 4 yıl moleküler biyolojide hücresel seviyede bilgi alıp sonra 2 sene yüksek lisans yapınca, tıp okuyacağım sürede moleküler biyoloji alanında özelleşebilirim.
Moleküler biyoloji ve genetik konuları benim çok daha fazla ilgimi çeken konular olduğu için moleküler biyolojiyi seçtim. Evet yine çok ders çalışıyorum, bir tıpçı komite sınavına ne kadar çalışıyorsa ben de bütün fizik, kimya, matematik, biyoloji derslerime o kadar çalışıyorum ama sevdiğim şeyler olduğu için hiç zor gelmiyor.
Memur zihniyeti
Ben idealist bir insanımdır, bir şeyler üretmek, bilime bir katkım olsun istiyorum. Eğitim hayatım boyunca makale okumak, deney yapmak, daha ne yapılabilir diye düşünmek beni yoran değil tam tersine daha iyiye götürecek şeyler. Doktor olup masada oturduğum yerden tetkik isteyip klasik ilaçlar yazmak bence çok sıkıcı ve bir yerden sonra insan zekasını körelten bir şey.
Onun yerine bir deneyi nasıl yapacağımı düşünmek, deney sonucunu heyecanla beklemek benim için çok daha heyecanlı ve tatmin edici. Saat 5 olsun da eve gideyim diye bir düşünce bana çok ters. Tüm doktorlar böyle değil tabi, bu işin cerrahlığı da var. Bir hastanın tedavisini düzenlemek, ameliyata girdiğinde hastayı iyileştirmek mükemmel bir his olsa gerek.
Para ve iş meselesi
Moleküler biyolojiden mezun olduğunuzda malesef size “moleküler biyolog” gibi bir unvan verilmiyor. Unvanı geçtim, iş ararken sadece lisans derecesi yeterli olmuyormuş, ben bunu çok yakın bir arkadaşımda gördüm. Kızın tek hayali bir şirkete girip protein üretmekti, kesinlikle yüksek lisans yapıp akademisyen olmak gibi bir hayali yoktu. Ama şirketler tarafından ona söylenen şey “yüksek lisans yap öyle gel” oldu, okulu bittikten sonra iş bulabilmek için biraz daha okumak zorunda kaldı.
Yüksek lisans yaparken para kazanmak ise tamamen yüksek lisans yaptığınız yer ve beraber çalıştığınız hocaya bağlı. Devlet okullarında eğer bursunuz yoksa tek geliriniz ya ailenizden olur, ya da hocanız size proje hibesinden para verirse olur. Özel okullarda ise biraz daha farklı olabiliyor, okulunuz size maaş verebiliyor ve buna ek olarak yine hocanız size hibesinden destek verebilir (bunlar sözleşme ile garantiye alınıyor). Yüksek lisanstan sonra doktora yaparsanız da artık çalışan biri gibi olduğunuzdan düzenli bir maaş alıyorsunuz. Araştırma görevlisi kadrosu da açılırsa ve olursanız oradan da para gelir.
Ama tıp okuduğunuzda 6. sınıftan itibaren az da olsa düzenli bir maaşınız oluyor. Mezuniyetten sonra iş derdi zaten yok, zorunlu hizmet yapmak isterseniz devlet sizi bir yere atıyor. TUS kazanıp asistanlığa başlarsanız yine gayet yüksek bir miktar maaş ile eğitiminize başlarsınız. Üstüne üstlük bir de “doktor” olmuş oluyorsunuz. Bu para konusunda neyime güvendim bilmiyorum, ama şu an şöyle düşünüyorum: Yeteri kadar iyi bir araştırmacı olursanız, elbet sizi geçindirecek kadar para kazanırsınız. Ama o kadar emek veriyoruz, insan tabi ki karşılığını almak istiyor. Ben biraz “istediğim şeyi yapayım yeter, deli gibi para kazanmasam da olur” kafasındaydım.
“Moleküler biyoloji mezunu işsizdir” cümlesine kesinlikle katılmıyorum. Aldığımız eğitimi birçok farklı yerde kullanabiliriz. Mesala ilaç şirketlerinin pazarlama kısmından tutun klinik araştırma kısmına kadar, birsürü pozisyonda biyoloji bilen insan yer alıyor. Bölümden bir arkadaşım bir ilaç şirketinde klinik araştırma bölümünde doktorlarla beraber çalışıyor. Bir tanıdığım Ege Biyoloji’den mezun oldu ve tıbbi araştırma cihazı satışı yapan bir şirkette işe girdi. Daha sonra yüksele yüksele buranın ortağı oldu.
Yine yeni kurulan birçok biyoteknoloji şirketi var. Bildiğim bir örnek, ben tümörlerimi bir biyoteknoloji şirketi aracılığı ile yurtdışına genetik kodlama yapılması için gönderdim ve bu aracı şirkette çalışan insanlar moleküler biyoloji ve genetik mezunuydu, hatta annem bana oradan iş bile buldu 😀 Bizim okulda doktora yapıp daha sonra akademisyen olmak istemeyen birçok mezun biyoteknoloji şirketlerinin argelerine girebildi. Kendinizi geliştirdiğiniz sürece iş var mı, var!
Kampüs hayatı
Ben bütün 12. sınıfımı “seneye gökyüzüne Boğaziçi’nin çimlerinden bakacağım” diyerek geçirdim. O güzel çimlerde oturmak, ders aralarımda arkadaşlarımla uzanıp muhabbet etmek, kahvemi yudumlarken bir yandan boğaz köprüsüne bakmak benim için mükemmel bir hayaldi. Tamam fazla uçuk bir hayal, kısaca buna kampüste takılmak istiyorum diyelim. Ama tıp okusaydım, ilk üç yılımı dersliklerin olduğu bir binada, sonraki üç senemi ise hastane koridorlarında geçirecektim. Tıp fakülteleri genelde kampüsten biraz daha ayrı yerde olur, ben gerçek bir üniversite hayatı yaşamak istediğim için tıbbı eledim.
Yurt dışı meselesi
Ben hayatımın bir kısmını yurt dışında geçirmek istiyorum, yabancı dilim de iyi, yüksek lisans ve doktoramı yurt dışında yapmak benim için mükemmel bir fırsat olacak diye düşündüm, hala da öyle düşünüyorum. Hem eğitim alacağım, hem araştırma yapıp çalışıyor olacağım. Evet bu bir fırsat, ama aynı zamanda biraz da zorunluluk bence.
Eğer doktoradan sonra Türkiye’deki okullarda akademisyen olmak istersem bazı okullar doktorayı yurt dışında yapmamış insanları işe almıyor (Boğaziçi ve ODTÜ bu şekilde). Yurt dışında doktora yapmak zorunda mıyız hayır, bizim okulda doktora yapan birsürü insan var ve gerçekten çok başarılılar. Doktora sonrası araştırma için yurt dışına gidilirse o eksik kapanabilir.
Tıptan sonra da yurt dışına gidilir tabi ki, Almanya ve Amerika’da bunun için sınavlar olduğunu biliyorum. Almanya’da Almanca bilmeniz de gerekiyor ama yapılamayacak şey değil tabi ki. Şahsi fikrim, moleküler biyoloji yüksek lisans ve doktora programları sayesinde yurt dışına gitmeyi kolaylaştırıyor. Ama yurt dışına gitmeyi gözünüz yemiyorsa iki defa düşünün.
Çalışma ortamı
Ben çalışırken çok fazla üzerimde baskı yapılsın, “şunu şöyle yap” diyen insan olsun istemem, hatta grup çalışmasına aşırı yatkın bir insan olduğumu da düşünmüyorum. Benim için moleküler biyoloji okumanın en güzel yanlarından biri, deneyini tek başına yapıyor oluşun. Tabi ki hocalar tarafından yönlendirmeler oluyor, ama deneyi sadece senin yapıyor olman ve sorumluluğun senin üzerinde olması bence iyi bir şey. Biri eksik mi yaptı, acaba doğru maddeyi kullandı mı derdi olmadan çalışmak rahat.
Doktor olsan ameliyathanede koca bir ekiple beraber çalışıyor olacaksın, bu da zevkli tabi ama ben tek çalışmayı yeğleyen bir insanım. Hem bunun hasta yakını var, hekime şiddeti var, var da var. Hastayla direk muhatap olmadan labda kendi kendine takılmak daha rahat.
Toparlamak gerekirse öğrendiğim konular, çalışma ortamı, yurt dışı imkanları ve beni daha iyi olmaya teşvik edecek bir bölüm olduğu için ben moleküler biyoloji tercih ettim. Mezun olunca hazır işim olsun, maaşım yüksek olsun derseniz karar sizin 🙂