Çok hızlı geçen bir haftanın ardından tekrar herkese merhaba! Bu hafta lab bölümünde yeni yeni yöntemler, cihazlar ve gezelim görelim köşemizde Almanya’mızın güzide başkenti Berlin var.
Artık fizik görmeyeceğim için mutluydum, ta ki mikroskopa kadar
Orada Checkpoint Charlie’ye gittim. En azından buranın ne olduğunu biliyorum, burası Doğu ile Batı Almanya’yı ayıran, bir tarafında Amerikan bir tarafında Rus askerlerin bulunduğu bir geçiş noktası. Yani bir nevi gümrük kapısı. Burada hatıra fotoğrafı çektirebiliyorsunuz ve bunun için 3 euro vermeniz gerekiyor. Ve burası tema olarak benim çok sevdiğim bir yer olduğu için, enayi turist gibi gidip bu parayı verdim, tebrikleer. Sıradayken askerlerden biri nereden geldiğimi sordu, “Turkey” dediğimde de “merhaba, nasılsın, iyi misin, fotoğraf kişi başı 3 euro” dedi 😀 Sanırım Berlin’de Türklerin çok olmasıyla ilgili bir durum bu.
Sonrasında East Side Gallery’ye gidip açık hava müzesi gibi olan bu duvar ve oradaki çizimleri gördüm. Hani klasik Dmitri Vrubel’in öpüşen iki erkek resmi de burada. Tam burada kime fotoğraf çektirsem derken Türklerden oluşan bir grup geldi, interrail falan yapıyor olabilirler, onlar benim fotoğrafımı çekti, ben onlarınkini. Oradan sonra dedim ki şu çok meşhur, Türkiye’dekilerin bile öve öve bitiremediği “Mustafa’s Gemüse Kebap”a gidip döner yiyeyim. Zaten acıkmışım, yarım saat metroyla gittim, bir de üstüne tam tamına 1 saat ayakta sıra bekledim. Çünkü yerleri tam olarak küçük bir büfe boyutunda ve kaldırımın ortasında, oturacak bir yer yok.
Hedefe doğru adım adım yaklaştıkça dükkandan gelen döner kokularının yanında Karadeniz türküleri de duyulmaya başladı. Bir anda sahibi Mustafa Abi (fotoğraftan tanıdım) çalan Koçari’ye başıyla tempo tutmaya başladı, ben de tam o sırada ona bakıyordum ve o da bana baktı birden. Benim gülümsediğimi görünce daha çok yapmaya başladı, ben de daha çok güldüm, tatlı bir an oldu. Döneri aldıktan sonra da “şuradan bi karpuz ver” diyip mola veren Mustafa Abi’nin yanına gittim ve sohbet ettik. Akşam dönmeseydin sana burayı gezdirirdim dedi, tatlı adam.
Daha sonra Katedral tarafına gidip çimlere yayıldım, keyif yaptım, dinlendim ve en son da Hard Rock Cafe’ye gidip erkek arkadaşımın baget koleksiyonu için ona Berlin bageti aldım ve evimin yolunu tuttum. Cemre yorgun ama Cemre eve gitmek istemiyordu, Berlin güzeldi…
Hafta içine yetiştirebilirsem eğer, uzun zamandır yazmak istediğim bir yazıyı tamamlayıp paylaşmak istiyorum artık. Umarım istediğiniz gibi olur <3 Haftaya görüşmek üzere, adios bitchez.