Aylardır Neredeyim?

Benim için yazı yazmak demek mutlu bir anım olduğunda paylaşmak, sinirimi atmak istediğimde bir hışımla birsürü şey yazıp paylaşmamak ya da hoşuma giden bir şeyi sizin de görmeniz için burada yer vermem demek. Ama aylardır yazmıyorum. Daha doğrusu yazamıyorum. Hayatımda bir şeyler iyi gitmediğinde ya da üzgün olduğumda hiç mi hiç içimden gelmiyor yazmak. Ve yaklaşık 4 aydır da hayatım pek iyi gitmiyor.

Bütün sorumlu yaz mevsimi

Ben üniversite sınavına hazırlanmaya başladığım 11.sınıf yazından beri hep “bu yazım çalışarak geçsin, ileride çok güzel tatil yaptığım yazlar olacak” diye düşünüm ama o hayal ettiğim bol güneşli, denizli, seyahatli yaz bir türlü gelemedi. Üniversitedeki ilk senemde yaz okuluna kaldım (2015 yazı), tatil yapmam gereken ilk yazımı okulda geçirdim ve tüm yaz uğraşmama rağmen hiç de iyi notlar alamadım. Daha sonra zaten çok büyük bir depresyon yaşadım, 2016 yazında neyse ki İtalya’ya gittim de, istediğim gibi seyahat etmek biraz hayal ettiğim şeylere ulaştırdı beni. Geri döndükten sonra hayatımda neler isteyip istemediğimi çok fazla sorguladım ve buna göre yaşantıma yön verdim, bunun detaylı yazısını buradan okuyabilirsiniz. Derken 2017 yazı geldi ve çok spontane gelişen Çin ile Çin’den geçtiğim Avrupa gezisiyle “yaz okulsuz, bol seyahatli, yeni insanlarla tanışacağım” yazın içinde buldum kendimi.

Çin’de öyle insanlarla tanıştım, o kadar eğlendim ki hayatımın daha önce hiç sorgulamadığım yönlerini sorgulamaya başladım ve bazı şeylerin o kadar da yolunda gitmediğini fark ettim (bu sırada hala Çin’deydim). 1 ay sonra ülkeye dönene kadar kafamı dinlemeye ve bol bol eğlenmeye karar verdim. 1 ay sonra Türkiye’ye geldiğimde sorunlarıma odaklandım –bu sorunlar sadece beni etkileyen şeyler değildi– ve etkilediği insanlarla bu sorunları çözmeye çalıştık ama olmadı. Gerek etkilenen insanların yorulması, gerek benim sinirim derken çözmek yerine sorun olan şeyi ortadan kaldırdık. Bu olaylar Temmuz sonuna denk geliyor.

Neler oluyor hayatta, bir de şu rüya gerçek olsa

Benim o zaman olaylara bakış açım “hayatımda bir şeyler oluyor, hayatım bir yöne doğru kayıyor ama iyi mi kötü mü bilmiyorum” şeklindeydi. Kendimi oyalamak için deniz tatiline gittim, tüm gün güneşin altında yatıp müzik dinledim. Düşünsenize, istediğiniz yazı sonunda bulmuşsunuz -seyahat, deniz, boş zaman- ama içiniz rahat değil, geceleri uyuyamıyorsunuz, gülemiyorsunuz ve bu sırada kimseye bir şey anlatamıyorsunuz çünkü siz bile neler olup bittiğinin farkında değilsiniz.

Birkaç hafta sonra çözemeyip rafa kaldırılan sorunlar tekrar gündeme geldi (Ağustos sonu) ama bu sefer çok farklı bir şekilde, konuşarak çözülemeyen şeyler bağırarak, hakaretlerle, gözyaşlarıyla gündeme geldi. Daha sonrasında gerçekleşen olaylarla hayatımı bir arada tutan şeyler puzzle parçaları gibi dağılmaya başladı.

Ayın şarkısı: Parrrramparrrça

Hayatımın en kötü aylarından birini geçirdim. Her sabah kalp çarpıntısıyla uyanıp ağlaya ağlaya uyudum, tabi sakinleştiricilerin ve antidepresanların etki ettiği zamanlarda. Melisa çayı, gün içinde durup dururken akan gözyaşımı durdursun diye en yakın arkadaşım oldu. Dizi izleyemiyorum, kitap okuyamıyorum, hiçbir şeye konsantre olamıyorum; çünkü o çözülememiş sorun içimde gitgide büyüyor ve beni yıkıyordu. Bunu fark edebiliyordum çünkü günde 1 öğün yiyordum ve 1 haftada 4 kilo vermiştim. Kendimi oyalamak için yaptığım tek şey, Bihter’in Behlül’le kavgalarından sonra makyaj yapıp salona inmesi gibi, gözaltlarımı kapatıp her gün başka bir arkadaşımla buluşmaktı.

Duruma biraz da iyi yanından bakmaya çalışıp, tabi öyle bir şey varsa, hazır zayıflıyorken kendimi spora adadım ve bu sırada bir sürü karın kası yaptım. Arkadaşımın köpeğini gezdirmeye çıkardım, hayvanlarla iletişimde olmak tahmin etmeyeceğim kadar iyi geldi ama yine de evde rahat olmadığım için Eylül’ün 10’u gibi bir an önce İstanbul’a geldim.

Bu geçen 1 ay boyunca öğrendiğim en önemli şey, aslında düşündüğümüzden çok daha dayanıklı ve olgunuz. Bunu nasıl mı anladım, ben bu haldeyken çok yakınımda olan arkadaşlarım beni bir kez bile arayıp “nasılsın” demediler de orada biliyorum. Tek başıma ve YALNIZDIM, buna rağmen ayakta kalmayı bir şekilde başardığımı düşünüyorum. Bunu hiç beklemezdim ama kendimi sürekli “bunlar geçici, zaman her şeyi çözer, herkesin dinlenmeye ihtiyacı var” diye telkin ettim ve kriz geldiği anlarda kendimi sakinleştirmeyi başardım. Bütün bunların geçici olduğunun farkındaydım ve bu süre zarfını “peki ben hayatıma dair şu an ne istiyorum” diye düşünerek geçirdim.

Her yaz 1 yeni başkalaşım

Hayatımda yanlış giden şeyleri bulmaya başladım ama bunları düzeltmeye gücüm yoktu. Mesala ben hayatımdan şeker ve unu çıkartarak 16 kilo verdim, ama bu olaylar olurken her sabah poğaça yiyordum ve gün boyunca tükettiğim tek şey melisa çayıydı. Beslenme düzenim iyice bozulmuştu, sürekli tatlı yapıp gecenin köründe onu yiyordum. İstanbul’a geldiğimde de durum pek düzelmedi açıkçası. 2 ay oldu buraya geleli, sorunların bir kısmı çözülmüş olsa da hala hayatımdaki hiçbir şeyi düzene oturtamadım. 
Okulda 2 yıl boyunca istisnasız her sabah 8’de kahvaltıya gelirdim, şimdi 9 buçuktan önce uyanamıyorum. Hayatımda kaçırdığım ders sayısı sayılıdır, derslerimi ekmeye başladım. Aldığım ve çok sevdiğim bir dersin notlandırılması sadece ders performansına göre, onun için hazırlık bile yapmıyorum. Çılgın gibi para harcıyorum, yemeğe verdiğim paranın haddi hesabı yok. Arkadaşlarımla görüşmekten kaçıyorum, en sevdiğim şey olan kahvenin kokusunu unuttum desem yeridir. Beni zamanında depresyondan çıkaran İtalyanca’ya çalışmıyorum, kursa başlamıştım, gitmek zor geliyor-gittiğimde de erken çıkıyorum. Sosyal medya uygulamalarımı sildim, anca bir şeye bakmak için indiriyorum tekrar.
Nasıl altından kalkacağım bilemiyorum, ama çok uğraşıyorum. Sevdiğim insanların yanında olmaya çalışıyorum, gücüm olmasa da sevdiğim şeyleri yapmaya kendimi zorluyorum ama içinde bulunduğum bu düzenden(?) yine çok sıkıldım. Bir şeyleri değiştirmem gerek ve bunu yapmak için gerçekten çok uğraşıyorum. Yaşamak için biraz güç bulduğumda yazmak için de geri geldim, bir sonraki yazıya kadar hoşçakalın <3