2019’dan Tek Beklentim: SAĞLIK

Bu yazı sanırım hayatımda yazdığım en zor yazı olacak. Böyle bir yazı yazacağıma dair hiçbir inancım yoktu, ama “artık dayanamıyorum” dediğim noktada birileri yüzüme güldü – ve ben şu an oturmuş acıyan parmaklarımla, sırtımda hiçbir ağrı olmadan bu yazıyı yazmaya çalışıyorum.

Hatırlıyor musunuz bilmiyorum ama ben son staj yazımda çok fazla ağrım olduğu için erken döndüğümden bahsetmiştim. Benim 2017 Eylül’den beri (neredeyse bir buçuk yıl) sırtımda ve kolumda çok fazla ağrı oluyordu, sürekli yurtta oda arkadaşlarıma masaj yaptırıyordum. O dönem okulda proje yaptığım için ağrının stresten olduğunu düşünüp doktora gitmedim. Ama daha sonraları, Mayıs gibi bu ağrı çok şiddetlendi, hatta acımdan iki büklüm olup deneyimi bıraktığım bile oluyordu. Tabi bu sırada inatla doktora gitmiyorum, neden çünkü dibine kadar bir Koç burcuyum. Kas ağrısı dedim, yoruluyorum ondan oluyor dedim, gittim bir yığın kas gevşetici ve ağrı kesici kullanmaya başladım.

Yıkıklarda bu yaz

Sonra Haziran başında Almanya’ya gittim staj için. Çok net hatırlıyorum, daha sabah havalimanına gidiyordum ve yurtta bavulumu merdivenlerden indirmeye çalışırken boynum ve kürek kemiğimin yanı alev alev yanmaya başlamıştı. Hayatım aslında tam olarak bu noktada etkilenmeye başladı bence. Nasıl başlarsa öyle gider derler ya, benim stajım sağlık açısından berbat geçti. Yanıma aldığım ağrı kesiciler tabi ki yetmedi, aynı ilaçları orada bulamadım, sırtıma sıcak su torbaları yaptım sürekli, aklınıza gelebilecek tek yaşayan bir insan ne yaparsa onları yapıp acımı dindirmeye çalıştım ama olmadı. Bir gün belki biraz kaslarım rahatlar diye yoga yaparken sol omzumun üzerine düştüm ve size o an yaşadığım acıyı anlatamam, dakikalarca düştüğüm pozisyonda yatıp hüngür hüngür ağlamıştım. Hem acımdan, hem de “neden bu kadar canım acıyor” diye.

Bu sırada artık geceleri uyuyamamaya başlamıştım. Yatıyorum, bir saat sonra sırtımın yanmasına uyanıyorum, yatakta kıvranıyorum, bazen ilaç alıyorum, bazen hırsımdan yatakta ağlayıp geri uykuya dalmaya çalışıyorum, dalabildiysem eğer bir saat sonra tekrar uyanıyorum ve aynı döngü. Bu kadar sırt ağrısının üstüne, bir de ağrı artık boynuma da yayılmaya başlamıştı. Yattığım yerden başımı kaldıramaz olmuştum. Düşünsenize uyanıyorsunuz, başınızı kaldırıp yatakta oturur hale gelemiyorsunuz çünkü boynunuz başınızı taşıyamıyor. Yatınca kalkamadığım için yoga da yapamıyordum, kaslarımın günden güne daha da kötü hale geldiğini hissediyordum. Bir gün aynaya bakarken dik duramadığımı fark ettim, biraz öne eğik şekilde yürüyor ve duruyordum. Sonra bunu refleks olarak yaptığımı anladım çünkü dik durduğum an nefes alamıyordum (bunun nedeni sonradan ortaya çıkıyor).

Mükemmel bir teşhis

Ve ben artık dayanamadım, hem psikolojik olarak bu kadar ağrım varken yalnız olmaya, hem de fizyolojik olarak bu kadar ağrımın olmasına, biletimi erkene alıp bir an önce doktora gitmek için eve erken döndüm. Ağustos sonunda doktora gittim ve MR çekildi, doktorun dediği şeyi şimdi size söylüyorum: “Cemre’nin kulunç ağrıları var, stresli bayanlarda olur böyle. MR sonucuna göre de biraz boyun fıtığın varmış, kaz tüyü yastık yorgan kullan”. Annem diyor ki “hanımefendi bu kız geceleri çığlık çığlığa uyanıyor, ben bu şekilde İstanbul’a okula gönderemem onu”, doktor da bundan sonra “ağrın çoksa gel sırtına lazer tedavisi yapalım belki bir azalır” şeklinde bir tavsiyeyle geldi. Ben iki hafta boyunca iki büklüm bir şekilde hastaneye gittim geldim çünkü elimden gelen başka bir şey yok her şeyi denemek zorundayım, hiçbir işe de yaramadı o mükemmel lazer.

Artık okul açıldı, ben İstanbul’a gittim ve ağrılarım hayatımı mahvetmeye başladı. Sol elimle bir şey kaldıramıyorum, iki kolumu eşit kaldıramıyorum, ağır hiçbir şey taşıyamıyorum, her gece ağrıdan uyandığım için yorgun düşmüşüm. Sürekli mutsuzum çünkü yaptığım en ufak hareketlerde nefesim kesiliyordu acıdan, nefes alamamaya başlıyordum. Hapşıramıyorum, öksüremiyorum, gülemiyorum çünkü kahkaha atarken vücudum sallanınca canım acıyor. Biri komik bir şey söylediğinde “yeter güldürme artık” diyorum, hapşırığımı tutuyorum, boğazıma bir şey kaçınca derin nefes ala ala çıkmasını bekliyorum.

Tabi insanlara belli de etmemeye çalışıyorum. Neden hem onlarınkini hem kendi enerjimi düşüreyim ki? Sürekli “ay şuram ağrıyo, iyi değilim” diye söylenmek hem bana hem onlara zarar. Hem ne deseydim, “merhaba ben Cemre, genelde sırtım ve boynum ağrır” diye mi dolaşayım ortalıkta? Anlık olarak mutlu oluyorum ama genelde artık ilaçlar etki etmediği için, 24 saat ağrım olduğundan hep mutsuzum. Arkadaşlarımla dans edip eğlenemiyorum, koşamıyorum, gülemiyorum bile ya düşünsenize ve bunu tek sebebi güya “ufak boyun fıtığı ve kulunçlar”.

Hayatımın gidişatını değiştiren düşüş

Tam “bir boyun fıtığı nasıl bu kadar ağrı yapabilir, ben yaşayamıyorum artık” diye dayanamadığım günlerin birinde okulda yürüyordum. Hava yağmurluydu ve benim yokuşta ayağım kaydı, çat diye popomun üstüne düştüm yolda. Size yemin ediyorum, daha önce canımın bu kadar yandığı bir an hatırlamıyorum. Bütün vücudum kasıldı, kollarımı kullanıp kendimi yerden kaldıramıyorum öyle oturduğum yerde ağlamaya başladım. Güvenlik koşup beni ofisine oturttu ama ben sandalyenin üzerinde iki büklüm çığlık çığlığa ağlıyorum. Derin nefes almaya çalışıyorum ama hem acıdan nefes alamıyorum, hem zaten kaslarım kasılmış nefes dolduramıyorum içime.

Dedim bu böyle olmayacak, acile gideyim ama nasılsa okuldayım ya, cebimde beş kuruş para yok. Bir yandan da şey diyorum, kendim gitsem şimdi kas gevşetici yapıp geri gönderecekler, onu da istemiyorum, artık bu acının sebebini öğrenmek istiyorum. Güvenlikten ambulans çağırmasını istedim ve bu hayatımda verdiğim EN doğru karardı. Ambulans beni Liv Hospital’e götürdü, doktorlar düştüğümü duyunca “neren acıyor bacağın falan mı” diyorlar, ben diyorum ki “hayır boynumu kımıldatamıyorum, boynuma bakın”. Öyle olunca hemşireler beni kucaklayıp tomografi cihazına yatırdılar çünkü kımıldayamıyorum, halimi düşünsenize, sadece düştüm ve sedyede kımıldayamıyorum. 

Tomografi sonucunu beklerken yanıma Umut geldi ve beni “her şeyde bir hayır vardır” diye sakinleştirmeye çalışırken ben orada “artık acımdan hastanelik oldum, daha kötü ya da hayırlı ne olabilir ki?” çocuğu fırçalıyorum. Sonra doktor Umut’u yanına çağırdı, bir süre sonra da yanıma gelip “sizin boyun fıtığından başka bir probleminiz var mıydı?” dedi, ben de “evet kulunçlarım var :)))” dedim. Hastaneden çıkınca Umut bana “direk düzgün bir hastanede tekrar doktora gidiyorsun” dedi, nedenmiş o diyorum çünkü o kadar ümitsizim ki artık, bir şey çıkmasını hiç beklemiyorum. Meğer doktor Umut’a “bu kızın boynunda ve akciğerinde kocaman bir şey gördük tomografide, hemen kontrol ettirin” demiş, ben bunu çok sonra öğrendim. Hatta “uf salak doktorlar bluzumun fermuarını tümör sandılar” diye story attım, dalga geçiyorum O KADAR ÜMİTSİZİM.

“Baba içimde tümör varmış”

1 Kasım’da uzun ısrarlar sonucu Baltalimanı Kemik Hastanesi’ndeki bir ASİSTAN doktora muayene oldum ve orada 1 dakikada çekilen bir akciğer grafisinde, kaburgamın birinde bir “şey” görüldü ve ben tekrar MR’a girdim. Şimdi size sonucu söylüyorum, soldaki ilk kaburgamda 7×6 cm boyutunda, akciğerimin üstünü kaplayan bir tümör var. İşte tam olarak bu yüzden nefes alamıyordum, bu aptal şey akciğerime batıyormuş çünkü. Babamı aradım, babam da doktor olduğu için dedim “baba böyle böyle benim tümörüm var diyolar napcaz”. Babam direk eve çağırdı, ertesi gün hemen hastaneye gidip tekrar tomografi çekildim. Bu sırada babamı benle hastanede görenler “doktor bey hayırdır” diyorlar, babam da fısıltıyla “tomografiye geldik” diyor ama böyle yüzü beş karış, görseniz kanser oldum ölcem zannedersiniz, öyle bir panik var adamda. Tomografide de kesin olarak tümör olduğu onaylanınca babam hemen iyi bir cerrah aramaya başladı ve bir tanıdık doktorun önerisi ile Bursa’daki göğüs cerrahı Profesör Cengiz Gebitekin’e sonucumu göstermeye gittik.

Cengiz Bey inanılmaz soğukkanlı, işinin ehli ve yardımsever bir adam. Dedi ki “Cemrecim bunun hemen alınması gerekiyor, ama sen bununla bugüne kadar nasıl yaşadın?”. Yaşayamadım sevgili doktorum, artık acıdan kendimi kesmek istediğim gecelerde özellikle yaşayamadım. Kendisi daha önce kaburga tümörü ameliyatı yapmış ama bu kadar büyüğünü ilk defa yapacağını söyledi. Bu arada biz kendisine yazın çekilen MR’ı da götürdük, hani hiçbir şey yok denilen. Kendisi bilgisayardaki görüntüyü bize çevirdi, “bakın işte burada kocaman görünüyor” dedi. BUNU BANA NEDEN YAZIN GİTTİĞİM DOKTOR SÖYLEMEDİ? Bunu “asistan” bir doktor fark edip beni yönlendirebiliyor ama allahın uzman doktorları MR raporuna yazmayı akıl edemiyor. Hiç mi bakmadınız kardeşim, ufacık boyun fıtığını görüp mandalina kadar tümörü göremeyen gözünüzü seveyim ben sizin. Çok fena ödetecem bunu size. Ya kanser olsaydım nolcaktı?

Ekte ameliyat sabahı mutlu bir Cemre görüyorsunuz 🙂

Hayatımın en anlamlı günü

5 Aralık’ta Bursa Uludağ Üniversitesi’nin hastanesine yattım, ertesi gün de ameliyatım oldu. Var ya sabaha kadar heyecandan uyuyamadım, bir de nasılsa ertesi gün uyucam ya narkozu yiyip, boşver Cemre tadını çıkar bu anın dedim kendi kendime. Ne kadar heyecanlı olduğumu inanın anlatamam, çok bir şey hatırlamıyorum zaten. Ameliyathane kapısında anneme “anne bu sefer bitecek galiba” diye ağladığımı ve ameliyathanede doktor ve hemşirelerde sohbet ettiğimi hatırlıyorum. “Ameliyat 2, maksimum 3 saat sürecek” dediler, bu düşme hikayemi ve aptal MR olayını falan anlattım, en son da narkoz vermek üzerelerken “ben ömrümün sonuna kadar canımın acıycanı düşünüyodum biliyo musunuz, bugünün gelicene hiç inanmıyodum” diyip gözümü kapadığımı hatırlıyorum. 

Sonrası bir uyandım, saat olmuş 3. Ben ameliyathaneye 8’de girdim e hani 2 saat sürecekti, noldu? Ertesi gün Cengiz Bey kontrole geldi, daha nasılsın bile demeden adamın ağzından çıkan ilk söz “ne süründürdün bizi Cemre” oldu. Meğer benim canım tümörüm boynuma kadar çıkmış, zar zor temizlemişler, kaburgamı da çıkarmışlar. Bir de bu sırada şöyle bir şey var, ben ameliyattan bir çıktım sol elimi hissetmiyorum ve hiçbir şekilde kullanamıyorum. Neyse ki ameliyatta sinirlerde kopma falan olmamış, her şey çok iyi geçmiş. Sadece sinirlerin olduğu bölgede çok uğraşmışlar, sinirler yorulmuş olabilir zamanla geçer dediler, bu yazıyı da yazabildiğime göre parmaklarım kendine geliyor demektir 🙂

Ameliyattan önceki akşam ve eve geldiğim akşam

5 gün hastanede yattım ve gerçekten misler gibi baktılar, eğer bu yazıyı olur da doktorlarımdan biri okursa kendilerine çok çok teşekkür ederim. Hastaneye yatmak için giderken kasislerden geçerken “baba nolur yavaş geç zıplayınca nefes alamıyorum” derken, çıkışta aynı yoldan “canım acımıyor” diye hüngür hüngür ağlayarak geçtim. 3 hafta geçti hala her hapşırığımda, öksürüğümde gözlerim doluyor, kendimi o kadar sıkmışım ki inanamıyorum canımın acımadığına. Kontrollerde her şey güzel çıktı, röntgenlerime kim baksa “çok temiz iş çıkarmış doktorun, ellerine sağlık” diyor.

Bana yeniden gülebilme şansı, insanlara sıkı sıkı sarılabilme şansı, hayat umudu verdiği için Cengiz Gebitekin’e bütün hayatım boyunca minnettar kalacağım. İyi ki varsınız <3